Bir önceki yazımda, sizi ORSC – organizasyon ve ilişki sistemleri koçluğu ile tanıştırmıştım. Bu yazımda ise sizleri kendimizi ilişkide nasıl var ettiğimizi, ilişkiye getirdiğimiz farklı taraflarımızı ve içimizdeki farklı “benlik”leri düşünmeye davet ediyorum. İsviçreli psikiyatr ve analitik psikolojinin kurucusu olan Carl Jung “benlik”imizin ancak ilişki durumunda var olabileceğini, bir ilişki içinde olmadan kendimizi gerçekleştiremeyeceğimizi söyler.
Everest Dağı’nın tepesinde bir meditasyon kulübesi inşa edip orada kendinize gelemezsiniz, tek başınasınızdır ve sadece kendi hayaletleriniz tarafından ziyaret edilirsiniz. “Benlik”iniz sadece fiiliyatta, icrada var olur ve bu icra ise “ilişki” demektir, şeklinde anlatır Jung. Bu tanımdan hareketle ilişkilerinize baktığınızda, nelerin farkına varıyorsunuz? İş ya da özel hayatınızda, sizi öfkelendiren ya da tepki verdiğiniz kişilerle ilişkilerinizi bir düşünün, aslında içinizdeki farklı “benlik”ler uyarılıyor ve siz öfke ya da kızgınlık hissediyorsunuz. Peki, odağınızı karşınızdaki kişiden kendinize kaydırırsanız, sizin içinizdeki hangi taraf devreye giriyor? Aslında tepki duyduğunuzun, karşınızdaki kişi değil kendinizde henüz kabul veremediğiniz ya da bastırdığınız bir tarafınız olduğunu söylesem? Özellikle başınıza gelen tekrarlayan temaları düşünün, kim bilir kaç kez “neden hep böyle şeyler benim başıma geliyor?” dediğiniz konuları. Bir olay/durum tekrarlayarak başınıza geliyorsa, büyüklerimizin dediği gibi “Her şerde bir hayır vardır” ise, bu başınıza gelen olay, aslında sizinle neyle temas etmeniz için fırsat yaratmaya çalışıyor? İçinizde henüz kabul veremediğiniz ya da marjinalize ettiğiniz bir tarafınız, gün yüzüne gelmek ve kendisinin farkına varmanızı sağlamak için, kuantum fiziği boyutunda bu olayın tekrarlanmasını sağlatıyor olabilir mi?
İlişki ve takım koçluğu öğretisi, içimizdeki farklı benlikleri bir “konak”ın farklı odaları metaforu üzerinden anlatır. Bazı odaları çok iyi tanırız ve biliriz, bunlar emin olduğumuz taraflarımızdır. Ben tanımını yaptığımız, “bunu severim, böyle davranırım” dediğimiz taraflarımızdır. Yine bu konakta belki kapısını hiç açmadığımız, kimsenin görmesine izin vermediğimiz, derinlerde olan ancak görmezden geldiğimiz taraflarımız da vardır. Bazı odalar ise henüz ziyaret edilmemiş olsa da sizi çağırır.. Aslında bu konak sizim mabedinizdir, farklı yönlerinizi temsil eden farklı odaları vardır. İşte bu benliklerinizden biri “gizli benlik”inizdir. Gizli benlik’leri anlamak için öncelikle bir kavramdan bahsetmek istiyorum; Johari Penceresi. Amerikalı iki psikolog olan Luft ve Ingham’ın geliştirdiği modele göre, bazı yönlerimizin hem biz farkındayızdır hem de başkaları görebilmektedir, bazı yanlarımızıysa başkaları bilir ancak biz farkında değilizdir. Bazen de bizim bildiğimiz ancak başkalarına göstermediğimiz yönlerimiz olabilir. Son olarak da ne bizim ne de başkalarının farkında olduğu bilinmeyen alanlarımız vardır. Ben tanımı yaptığımız yer, açık alan olarak bilinen ve hayatta aldığımız rollerle eşleştirdiğimiz alanlardır. Yaptığımız iş ya da ebeveyn olmamız gibi. Kim olduğumuzla ilgili daha bilinçli ve niyetli olursak, kendimizi gittikçe daha fazla “açık alan”da konumlandırmaya başlarız. “Gizli benlik”lerimiz ise ikinci ve dördüncü kısımda var olur. Yaşadığımız bir olay, karşılaştığımız bir durum, hiç alışık olmadığımız şekilde davranmamıza sebep oluyorsa yani tetikleniyorsak, gizli benlik’imiz kontrolü ele almış demektir. Tetiklenmiş halimizin bize ne anlatmak istediğini bulmaya çalışarak onu bildiğimiz alana çekmek mümkün olabilir. Nasıl mı?
Tetiklenmek doğal bir durumdur ve herkesin başına gelebilir. Bu bir kaplan tarafından saldırıya uğradığımızı hatırlayan beynimizin, benzer bir durumu önlemek için geliştirdiği evrimsel bir avantajdır. Beynimiz, başımızdan geçen nahoş olayları genelleyerek benzer durumlardan kaçınmamız için ihtiyatlı olmamızı sağlar. Bu yüzden, kontrolü kaybettiğimizde davranışımız tetiklenmiş benliğimizce kontrol edilir. Aslında tetiklenmiş halimiz, marifetsizce de olsa bize yardım etmeye çalışır. Ne yazık ki tetiklenmiş benliklerimiz, yaşamımızı tehdit eden durumları sadece duygusal stresli olanlardan ayırt etme konusunda başarılı değillerdir ve bu ayrımı yapamazlar. İşe Tetiklenmiş benliğimizi, öz benliğimizden ayırarak, karşımıza koyarak başlayabiliriz. Beceriksizce de olsa yapmaya çalıştığı nedir, hangi durumlarda kontrolü ele alıyor, aslından bizi neyden/kimden korumaya çalışıyor? Unutmamalıyız ki biz onun değil, o bizim bir parçamız, kontrol bizde! Bizi tetikleyen durumlarda onun devreye girmesine gerek kalmadan, yetişkin benliğimizle biz neyi farklı yaparsak o “bize rağmen değil bizim için” çalışır? O tetiklenmiş halinizi bunun için takdir edip, hizmet ettiği amacı anladığınızı ancak bunu yetişkin sizin daha uygun bir şekilde yapabileceğini söyleyebilirsiniz. Bir daha böyle bir durumda karşılaşırsanız kontrolü ele almaması için, onunla bir anlaşma geliştirerek yetişkin benliğinizde kalarak olayı ele alabilirsiniz.
Bilinç ve niyetinizi ortaya koyarak, içinde bulunduğunuz ilişkiyi eleştirdiğiniz değil, istediğiniz ilişkileri yaratabildiğiniz zamanlar dileğiyle.
* ORSC, Uluslararası Koçluk Federasyonu’nun (ICF) akredite ettiği, getirdiğibakış açısıyla “Kim, kime ne yapıyor?” diye sorgulamak yerine “Bu ilişkineye gebe?” diye bakan disiplinler arası bir yöntem. Ortak bir kimliği olan, birlikte var olan takım ve çiftlere koçluk yapmak için oluşturulan, Organizasyon ve İlişki Sistemleri Koçluğu, bir takımı/sistemi oluşturan tüm bireylerin sesine önem veriyor ve bu seslerin sistemin sesi (ORSC terminolojisinde – voice of the system) olduğunu anlatıyor. “Herkes haklıdırama kısmen” yaklaşımı ise herkesin kendi baktığı perspektiften haklıolabileceğine ve sistemdeki tüm seslerin derin demokrasi ilkesiyle değerliolduğunu vurguluyor.
Daha fazla bilgi edinmek isterseniz; CRR Global: www.crrglobal.com
Derya Duman – Elemental Value Operasyon Müdürü ORSCC (Certified Organization&Relationship Systems Coach) & ACC, Consultant
Comments